9 Temmuz 2012 Pazartesi

Yol-cu-luk Hali


Hep aynı hayali kurmak… yeşil, mavi, rüzgar, yol, huzur… tarifin birleşimi, kocaman bir mutluluk hali… Ne diyor Orhan Veli “Daha gün doğmadan çıkacaksın yola…” Biz de uyduk bu kılavuza…  Gün ağarırken ufukta, yol alıyorduk nemle koyulaşmış Marmara denizinin sularında. Bilinmedik ama hayali güzel bir yol vardı aklımızda. Limana varınca vapur, sabırsız bir heyecanla gazladık motoru ve başladı unutulmaz bir şölene dönüşecek serüven.
Toprak evler gördük içinde umut yeşerten, aile kökleri besleyen. Köy çocukları gördük burnu sümüklü, yüzü aydınlık, güleç bir ay parçası. Ama en çok, en sık hatırlananı; kokusunun izinde sarhoş olmuş ilerlerken gözlerimizin de bayram ettiği çam ormanlarıydı. Yeşil vardı; koyu ve açık yeşil… parlak ve mat yeşil… Umut aşılayan, murada erdiren bir yeşil… dipdiri, capcanlı yeşil… yeşilden önce sarıyı gördü gözlerimiz. Başlarını göğe, yüzlerini güneşe çeviren sarılar gördük yumak yumak… Biraz daha yaklaşınca anladık ki bu sarının hakimi ayçiçekleri… sağlı sollu, küçüklü büyüklü ayçiçeği tarlaları… kıvrılan yolların sürpriz karşılayıcıları.
Yeni doğmuş oğlaklar vardı çayırlarda. Annelerinin yanlarında büyüyen küçük, sevimli, bembeyaz. Biraz sonra aceleci bir kaplumbağa çıktı yol üstü karşımıza. Selam durduk geçişine, telaşına…
Yollar yollara kavuştu; yollar bazen bir gölete, bazen bir dereye pencere açtı. Yeşil suyla buluştu, su yeşili oldu. Asfaltın sıcağına eğildik kıvrılan yolların buyruğuyla; sonra yeniden uzandık rüzgarın serinliğinde gökyüzüne. Rüzgar demişken anlatmadan olmaz baş kahramanın o unutulmaz performansını. Hiç ayrılmadı sahneden. Kah kocaman elleriyle avuçladı suratımızı, bedenimizi, kah şefkatli bir anne gibi uzandı yanaklarımıza okşamak için. Ama her seferinde daha da kamçıladı, daha da yüreklendirdi, yollara vurgun etti bizi.
Dağ, yol, deniz; sarı, mavi, yeşil… birbirine bağlananlar ve bağlayanlar… birbirini tamamlayanlar… Var olmanın, hissetmenin, görmenin kanıtı olanlar... Yaşama anlam, ruha huzur katanlar… İyi ki yaşıyorum dedirten, yaşamı güzelleştirenler… Hep varsınız; varlığınız bir adım ötemizde. Keşfetmeniz dileğiyle…

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Dolunayın İzinde



Güzel bir ikindi... Ne sıcak ne soğuk... Bahar demlenirken yavaş yavaş kuşlar, ağaçlar, çimenler kısacası doğa seni çağırıyor bu uyanışa tanık ol diye... Çağrının rotasında ilerleyenler, bu yeni doğuma dileklerini sunarak şahit olmakta... Gül ağaçlarının  dipleri umut, niyet, beklenti dolu...

Doğanın bu uyanışına iflah olmayan bir boyun tutulmasıyla uzaktan uzağa seyirci oldum bugün. Ağrım beni götürmedi gül fidanlarına ama yüreğim ve dilim niyetlerimi tekrarladı durdu tüm gün. Saatler akşam üstünü biraz geçmişken ay takvimime bakmak geldi içimden. Gece en güzel halini sunacaktı saatler sonra; dolunay tüm ihtişamıyla gökyüzünün padişahı olacaktı. Çünkü yılın en büyük dolunayı bu gece yaşanacaktı. Hiçbirşey beni dolunayı karşılamaktan, yılın en büyük dolunayına hoşgeldin demekten alıkoymazdı... koyamadı....

Fotoğraf makinem boynumda buldum kendimi çoktan sahil yolunda. Her adımım öyle tempolu öyle heyecan doluydu ki uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı görecekmiş gibi hissettiriyordu bana. Söylemiş miydim daha önce bilmiyorum ama ben dolunayı çok severim.

Işığı takip ediyordum merakla. Yollar kıvrıldı aydınlıkta; döndü dolaştı vardı sona. Bulutların arasında saklanan bir parça aydınlık gördü gözlerim önce. Birazdan "ceee"  yapacaktı bana dolunay. Biliyordum ve bildiğim için daha da hızlı atıyordu kalbim tanık olacağı güzelliğin sabırsızlığıyla... Kuruldum denize yakın bir set üstüne. Gözüm gö-kyü-zünde. El yordamıyla açtım makinemin lensinin kapağını... Gözümü kırpmıyordum her anın yudum yudum keyfini sürerken. Artık vizörden bakıyordum ona. Hazırdım karşısına çıkmaya ve o da hazır olduğunda ölümsüzleştirecektim göz göze gelişimizi. O usul usul baktı bana, damla damla dolarken karanlığa; ben en güzel halini resmetmek için bastım sürekli deklanşöre.

Yüzümde bu nadir karşılaşmanın tatlı sevinci, içimde sonsuz huzur vardı ve şükrettim yosun kokusunu hapsederken ciğerlerime. Ne güzel bir geceydi. Ne güzeldi doğa, yaşam ve dünya...

Dolunay kuş oldu güzel haberler fısıldadı kulağıma... Dolunay umut oldu doğdu geceme...Dolunay geçmiş, dolunay gelecekti benim için bu gece... Bir ölüm, bir doğum gibiydi... Hem müjdeci hem cellattı dolunay bu gece...

Yaşandı ve bitti her gece gibi... Yine gel dolunay! yine gel...

15 Ocak 2012 Pazar

Beyazın getirdikleri

Aytepe-Soğukpınar  Ocak 2012
Siz hiç kendinizi kaybedip yeniden buldunuz mu? Ben bugün beyaz bir örtüde buldum kendimi. Uçsuz, bucaksız… Alabildiğine beyaz. Saf, kirletilmemiş, el değmemiş…
Oruç Aruoba “Gerçek yürüme, yol açmadır” der. Bugün 40 kişiyle gerçekten yürüdük, yol açtık. Bambaşka duygular yaşıyordu herkes. Kendi içsel yolculuğunda uygun adım yürüyordu. Beyaz öyle sarhoş etti ki bizi paylaştığımız birer yudum şarapla ayılabildik.
Beyaz ne çok sakinleştiriyor insanı. Dallar, evler, yollar, tarlalar bembeyaz. Ağaçlar beyaza bürünmüş insan siluetinde karşılıyor bizi ve davet ediyor beyaza…
Bizdeki beyaz coşkusunu kıskanan güneş, kısa sürede gösterdi kendisini hem de gözlerimizi kamaştırıp, günün sonunda burunlarımızda pembe izler bırakarak…
Beyaz kışkırttı bizi. Yoldan çıkıp saptık yeni beyazlıklara, el değmemiş, katıksız beyazlara.  Dağların yamaçlarını inerken itiraf ediyorum bazen hile yaptık ama hile bu kadar mı keyif verir? Hile derken yanlış anlaşılmasın; yolu bırakıp yamaçlarda beyazın kollarına bıraktık kendimizi. Kayarken kollarımız yanlara açıp özgürce haykırdık keyfimizi tüm ormana. Çocuklar gibi şendik hatta iki minik gezginimizi bile geride bıraktık sevinçlerimizi yaşarken…
Uzundu yol ama biz, bulutların üstünde, gözlerimiz doğanın tüm güzelliklerini locadan seyrederken yol alıyorduk.
Enerjimizin sinyal verip yeniden şarj edilmesi uyarısını verdiği dakikalarda mangalımızın yanına varmıştık. Hemen yanındaki şömine de bizi tüm sıcaklığıyla buyur etti yanı başına. Ekmeğini kapan herkes, mangal ateşinin cazibesiyle güzelleşen bir parça tavuk için girdi sıraya. Öyle güzeldi ateş, yemek ve tabii ki paylaşım. Gülen yüzler, doyan mideler ve bol kahkahalı sohbetler yeniden yola koyulmak için hazırdı. Dönüş yolu, batan güneşin tüm güzelliğiyle ve bir iş başarmış olmanın sevincinde çabucak bitti. Beraber yudumlanan bir bardak çay, günün tatlı yorgunluğunu alıp götürdü. İstanbul’a son adımda otobüs yolculuğu vardı. Güzel şarkılar ve hoş şaraplarla hızlı geçti.
Geriye 80 ayağın bastığı 13 km uzunluğunda yeni açılmış bir yol, güzel yeni başlangıçlar, yüzlerce fotoğraf ve anılara kazınmış eşsiz dakikalar kaldı.
Ben uzun zamandır bu kadar mutlu olmamıştım.   Çünkü ben, beni bugün doğada değiştirip beyazla yıkayıp kuruttum ve yine, yeniden yeni bir benle döndüm geriye.



Ben bugün hayatı gördüm ve dedim ki  “Hayat!, iyi ki varsın”…

17 Temmuz 2011 Pazar

Asimetri mi, simetri mi?

Gün geçtikçe duruş bozukluklarının arttığı bir toplum olma yolunda ilerliyoruz. Yaşamın ilk yıllarında bir elin baskın kullanımıyla kendini gösteren asimetrik yaklaşım, yaşamımızın her alanına yayılıyor. İlkokul çağlarında asimetrik ve kötü çanta taşıma biçimi, bayanlarda omuza asılan çantaların sürekli aynı tarafta taşınması ve günlük yaşam aktivitelerini yaparken bilinçsizce seçtiğimiz tek el kullanımımız, vücut yarıları arasındaki dengesizliği arttırmaktadır.

İyi bir duruşa sahip olmak ve uzun yıllar ağrısız, sorunsuz bir kas- iskelet sistemine sahip olmanın kökeninde simetrik yaklaşım ve eklem koruma prensipleri baş sırayı almaktadır. Bu amaçla aşağıdaki tavsiyelerim daha iyi bir duruşu devam ettirme yolunda yol gösterici olacaktır :

1. Sırt çantası taşıyorsanız çantanın arka desteğinin mutlaka omurganızın şekline uygun ve tam temas etmesine dikkat ediniz ve çantanızı herzaman her iki omzunuza da takarak kullanınız.

2. Bayanlar günlük çantalarını çapraz takmaya dikkat etmelidir ya da omuz çantası kullanılıyorsa her iki omuza da takmaya alışılmalı, sıklıkla taraf değiştirilmelidir.

3. Kıyafetlerdeki asimetrik kullanımda da kötü postüre zemin hazırlayabilir. Tek omuzu açıkta bırakan kıyafetlerden mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.

4. Özellikle mutfakla ilgili işleri yaparken -örneğin havuç rendelemek gibi bir görevi yerine getirirken- her iki elinde değişimli olarak rendelemesi sağlanmalıdır.

5. Günlük yaşam aktivitelerinin tümünde vücudun her iki yarısı da değişimli olarak yapılan göreve katkı sağlamalıdır.

6. Bacak bacak üstüne atarak oturma ve gevşek oturmalardan kaçınılmalıdır.

7. Kas kuvveti kadar önemli bir konuda kasın esnekliğidir. Günlük egzersiz programınızı bir fizyoterapistten alacağınız tavsiyelerle düzenlemeli ve günlük bakımınızın bir parçası örneğin diş fırçalamak gibi bir alışkanlık haline getirerek yapmalısınız.

Sağlıklı ve yerçekimine karşı sorunsuz dik bir duruş dilerim...
                                                                                                                Uz. Fzt. Özge ÇAKIR

12 Ocak 2011 Çarşamba

Nefes ve hatalı postüral alışkanlıklar ( Breathing and faulty postural habits)

Anne karnında geçirdiğimiz dokuz ay 10 günlük serüvenin sonuna gelindiğinde hayat denilen uzun maceraya katılım popomuza atılan küçük bir tokatla başlar. Bu tokatın amacı, solunumun açılması, akciğerlerimizin havayla tanışmasını sağlamaktır. Karın ve göğüs solunumun birbirine karıştığı bir solunum biçimi gösteririz bebeklik dönemimizde. İlerleyen dönemlerde yani yaşlandıkça göğüs solunumu ön plana çıkar ve bu bizim çabucak yorulmamıza, solunumumuzu hesaplı kullanmamamıza, gevşeyememize neden olur. Oysa diyafragmatik ya da diğer adıyla karın solunumu hem daha etkili hem de daha sakin soluk alıp vermemizi sağlayan bir solunumdur. Ne yazık ki birçoğumuz bundan habersizizdir ve belki de karın solunumu nasıl yapılır bilmiyoruzdur.
Solunum, yaşamın devamlılığını gösteren iki parametreden biridir. Kalp-damar sistemiyle uyumlu çalışarak vücudun tüm organ ve parçalarının beslenmesini, gelişmesini sağlar. Akciğerler, solunumla vücudumuza aldığımız oksijenin damarlara girişini sağlayan kapıdır ve önemli görevler üstlenmiştir. Solunumla akciğerlere gelen oksijenin girişini ise kas-iskelet sistemi iki farklı yolla sağlar: göğüs kafesine yapışarak kafesi genişletip daraltan solunum kasları ve diyafram denilen karın ve göğüs boşluğunu ayıran, istemli kas liflerine sahip özelleşmiş solunum kası. Solunum kasları, göğüs kafesinin ön-arka ve her iki yan çapını arttırarak havayı içeriye alırken bu genişlemeyi tersi yönde tetikleyerek de oksijensiz havanın dışarı çıkmasına sağlar. Tüm bunları enerji kullanarak ve yerçekimine karşı yapan solunum kaslarına karşın yerçekimiyle uyumlu ve biomekanik avantajını kullanan diyafram, çok daha az enerjiyle daha büyük işler oluşturur. Göğüs kafesi arkada omurgaya önde ise köprücük kemikleriyle kollara bağlanır. Omurgadaki herhangi bir hareket azlığı ya da omuzdaki hareket kaybı, göğüs kafesinin genişleme dolayısıyla etkili solunum üretme yeteneğini bozar. Aynı şekilde karın kaslarının zayıflığı, omurga eğriliği, sırtta kamburluk varlığı, şişmanlık gibi etkenlerde diyafram kasının uzunluk- kuvvet ilişkisini olumsuz etkiler.
Günümüz insanı zamanının çoğunu oturarak geçiriyor ya da bir başka açıdan bakarsak oturarak çalışan sayısı, oturularak çalışılan meslek sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Yerçekimine karşı nasıl oturacağını bilmemek ya da vücudu yerçekimine teslim etmek, yanlış duruş alışkanlıklarına zemin hazırlamaktadır. Kas ağrısı ve kassal dayanıklılıkta düşüş, bu alışkanlıkların giderek yerleşmesine ve geri dönüşümsüz bir hatalı postüre sahip olmaya davetiye çıkarmaktadır. Bu durumda etkilenen birçok vücut sistemlerinden biri de solunum sistemidir. Hatalı postüral alışkanlıkların yarattığı sorunlar ve sorunlarla baş etmede etkili kolay yöntemleri, ilerleyen günlerde bu blog içerisinde bulabileceksiniz.
Birçoğumuz nasıl soluk alıp verdiğimizi bilmeyiz ya da hiç solunumuzu dinlememişsizdir. Solunumun en önemli kazanımlarından ve kas-iskelet sisteminin olumsuz cevaplarıyla savaşmada en etkili silahlarından biri sakinlşetirici etkisidir. Tai chi ve Çigong çalışmalarında solunum, ağız kapalıyken burun yoluyla sağlanmaktadır. Burnumuzdan nefes alıp aldığımızdan daha uzun sürede sakince nefes vermemiz gerekir ve nefesi verirken dinlemek hatta bir deniz kenarında dalga sesinin yarattığı tını gibi ritmik olmak önemlidir. Birsüre sonra havanın soluk borusunda ilerleyişi, akciğerlerdeki değişimi ve dışarıya atılım aşamalarının tümü hissedilir olacaktır. Bu arada en önemli nokta saf karın solunumu yapmaktır.
Etkili soluk alıp-verme, yerçekimiyle uyumlu oluşun ilk adımıdır ve duruşa bağlı kassal sorunlarla da başetme de etkilidir. Bir sonraki yazımda ofis ortamında kendimin oluşturduğu solunumla birleştirilmiş küçük bir çi enerji egzersiz programını paylaşacağım. Basit ve katılımı teşvik eden bu egzersiz programı farketmeden birçok faydayı da beraberinde getirecektir.

4 Ocak 2011 Salı

Qi- Gong( çigong), Qi (Çi) enerjisi ve postüre etkisini anlamak 1 (Qi-Gong and its effect on posture)

"Spine" dergisinin geçen ay yayınlanan sayısında önemli bir çalışma, sayfalar arasındaki yerini aldı. Çalışmanın yorumu, hem yüz güldürücü hem de etkileyicidir: Yerçekimiyle uyumlu bir ayakta duruşun bel omurgasını güçlendirecek biçimde kemik oluşumuna zemin hazırladığını vurguluyor.*

Çigong tarihi, Çin'de binlerce yıl öncesine dayanır. En basit tanımla Çigong, tüm vücudu ve aklı içeren sağlık odaklı bir sanattır ya da fiziksel ve zihinsel sağlığı hedefleyen yumuşak ve etkili egzersizler dizisidir. Bu şekilde hem hastalıklar önlenebilir hem de daha mutlu bir yaşam sürdürülebilir. Çigong içindeki egzersizlerin uygulama kolaylığı, sistemin yaygınlığını ve kullanımını arttırmaktadır.

Çi, vücutta varolduğuna inanılan bir içsel enerjidir ve bu enerjinin beden içindeki serbest dolaşımı sağlıkla ilişkilendirilir. Çi enerjisini hedefleyen her türlü egzersiz kombinasyonu Çigong içerisinde yer alır. Ayaktaki duruş biçimi "Ağaç duruşu" olarak adlandırılır. Gerek yerçekiminin vücuda yansıyan kuvvetlerini dengeleyen gerekse kas ve tendonlara binen yükü azaltan özellikler içeren bu ağaç duruşları, bedensel farkındalık ve doğru postür için reçete niteliğindedir.

Yukarda anlatılan başlıklar etrafında "Spine" dergisinde yayınlanan çalışmanın sonuçları daha açık okunmaktadır:
  1. Ağaç duruşları, bel omurlarının kemik yapısındaki şok absorbe eden sistemi güçlendirir.
  2.  Kemik erimesi olan kişilerde bel omurlarındaki yeni kemik oluşumunu sağlayan hücrelerinin artmasına yardımcı olabilir.
  3. Yerçekimi ile uyumlu bir dik duruş, omurgayı özelikle de bel omurgasını destekler.
Bu sonuçlar, binlerce yıldır Çin'de uygulanan bu duruş sistemlerinin vücut mekaniği üzerine olumlu etkilerini vurgular ve kanıtlar niteliktedir.

Bu blog yoluyla Çi enerjinizi geliştirecek, kolay ve uygulanabilir bir konseptin temellerini öğrenebileceksiniz.

* Prolonged and repeated upright posture promotes bone formation in rat lumbar vertebrae. Q Bian, QQ Liang, W Hou, C Wan. Spine December 2010.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Yerçekimi Daima Patrondur (Gravity is Boss)

Yerçekimi olmayan bir ortamda yaşasaydık yine zaman zaman kas ağrısı hissedecek miydik? Ya da omurga eğrilikleri, yanlış postüral alışkanlıklara bağlı kas-iskelet sistem bozuklukları gibi durumlara maruz kalacak mıydık?
Bu soruların cevapları muhtemelen "hayır"dır; fakat çalışmalarla desteklenen verilerin yokluğu bu konuda soru işaretlerini silmiyor. Bu noktada en kesin çıkarım şudur ki yerçekimi her zaman patrondur ve yerçekimine karşı iki ayağının üstünde durabilen, yürüme gibi yüksek koordinasyon gerektiren bir eylemi gerçekleştiren insanoğlu, bu avantajın olumsuz yanlarını zaman içinde görmektedir.

Postür, zamanın herhangi bir diliminde, en küçük zaman aralığında eklemlerin oluşturduğu karmaşık dizilim olarak tanımlanabilir. Tanım iki önemli dayanak noktasına işaret eder: en küçük zaman diliminde sergilenen her duruş, bir postürdür ve duruşu sağlayan şey, iskelet sistemimizin bağlantı noktası olan eklemlerin karmaşık dizilimidir. Dizilimdeki amaca uygunluk ve yerçekimiyle uyum, sağlıklı, minimal enerji sarfedilen ve yaralanmaya yol açmayan bir postürü yaratır.

Yerçekiminin vücutta geçtiği bazı referans noktaları vardır ve bu noktalardaki her sapma kötü postür gelişimine zemin hazırlar. Bir diğer anlamda yerçekimi, vücut parçaları üzerinde dışsal bir kuvvet yaratır ve bu kuvvetlerin etkileri, bu referans noktalarında bir nevi istasyon gibi dengelenir. Her bir eklemi kuşatan ve destekleyen, birbirine zıt çalışan kas grupları bir halat savaşı gibi sürekli eklemi kendi yönlerine çekerler. Yerçekiminin eklemdeki referans noktası bu savaşın dengede kalmasını ve böylece ekleme olumsuz yansımalarını önler. Kassal kuvvet ve esneklik arasındaki denge, bu halat savaşının en önemli silahıdır.

Kas-iskelet sisteminin yerçekimiyle uyumlu çalışmasını sağlayan en önemli unsurlar, denge sistemimizi destekleyen öğelerdir. Bu öğelerin başında gözler ve iç kulaktaki salyangoz içindeki sıvının hareketi gelir. Bu iki öğenin dışında eklem stabilitesi ve amaca yönelik hareket, vücudumuza geniş bir yayılım göstermiş ve sürekli bilgi getiren alıcılar sayesinde gerçekleşir. Bu alıcılar eklemlerde, kaslar ve deride yoğun bir biçimde bulunur. Kaslar ve eklemlerdeki alıcılar, eklemin pozisyonunu ve hareketi anlamada birincil göreve sahiptir.

Böyle karmaşık ve yoğun ilişki yumağını etkileyen yerçekimi,  sözün hem başı hem de sonu niteliğindedir. Yerçekimiyle barışık olmanın yoluysa bedenimizin cevaplarını iyi anlamada, bedenimizin farkına varmada yatar.
Bedensel farkındalık, kas-iskelet sisteminin kapısını açan anahtarı sunar bizlere. Nasıl mı? Yakında bu anahtarın ayrıntılarını bu sayfada paylaşacağım sizlerle....